30 Ağustos 2012 Perşembe

Tren yolculuğu üzerine ve Avrupa'nın unutulmaz tren güzergahları (1)

Selam!! Bu yazıda özellikle Interrail ve Balkan Flexipass tarzı Avrupa'da uzun süreli ücretsiz tren ulaşımı sağlayan kombine kartlara sahip arkadaşlar için Avrupa'daki gezilerim sırasında tecrübe ettiğim ve hafızamda yer eden, mutlaka yapılmalı dediğim tren yolculuklarından bahsedeceğim. Hoş insanlar genelde trenden indikten sonra gezmeye görmeye başlıyorlar. Ve bazı sabırsızlar "Hadi artık varalım şu Marsilya'ya" diyerek kafayı koyup uyumaya başladıklarında kaçırdıkları muhteşem Fransız Riviera manzarasından mahrum kalabiliyorlar. İlk olarak biraz tren yolculukları ile ilgili görüşlerimden bahsetmek istiyorum.

Demir yolu ulaşımı gerçekten "gurme" gezginlerin veya "fakir" interrailcilerin tercih ettiği ve birçok ülkede de kara yoluna göre daha uzun süren bir ulaşım çeşidi. Özellikle Doğu Avrupa'daki bazı tren yolculukları (Belgrad-Sarajevo) arabayla 5-6 saat sürebilecekken trenle gittiğinizde 8 saati bulabiliyor. Aynı zamanda yine Doğu Avrupa'da, çoğu klimalarla teçhiz edilmiş otobüsler yerine, cam açık şekilde "püfür püfür" seyahat etmiş oluyorsunuz tren yolculuğunu seçerseniz. Ve arada güneşin rahatsız ediciliğine de maruz kalabiliyorsunuz. Ama tren yolculuğunu farklı kılan ve diğer ulaşım yöntemlerine tercih edilmesini sağlayan hususu merak ediyorsanız bir şişe şarabınız ve yanında 3 biranızla çıkacağınız, her gün Berlin Hbf.'den 18.13'te kalkan, 12 saatlik Berlin-Budapeşte yolculuğunu tecrübe etmeniz yeterli.

Vagonlar, insanlara otobüs ve araçlarda sahip olamadıkları mobiliteyi sunar. Kendi kompartmanınızdaki veya başka kompartmandaki insanlarla kaynaşma fırsatı verir; zira 12 saat boyunca karşılıklı oturduğunuz "kompartmandaşınızın" kim olduğunu merak edersiniz. Ayrıca sizin gibi gezenti interrailcılar görünce "aynı yolun yolcusu" olduğunuzu hatırlayıp iki lafın belini kırmak, karşılıklı tüyo alışverişi yapmak için onlara "salça" olabilirsiniz. Tren yolculuğunu bir yere ulaşım aracı olmaktan çok bir sosyalleşme alanı olarak görmek gerekir. Tren goygoydur, içkini, suyunu, trene binmeden yolluk olarak aldığın bir euroluk hamburgerini paylaşmaktır bazen. 12 saat boyunca suratına baktığın kompartmandaki 5 insanın herbiriyle ilgili birer öykü uydurabileceğin bir "götürgeç"tir tren. Tek başladığın interrail gezini 5 kişiyle bitirmeni sağlayabilir; çünkü yolculuk sonunda illaki bazıları hostel ayarlamış ve diğerlerini kendi hostellerine davet edip bu goygoyu şehre de taşımaya ikna etmiş olabiliyor.

Tren: Bir amaç mı, araç mı?

Evet, tren bir araç olmanın yanı sıra bir amaçtır da dedik. Ne kadar haklı olabileceğimi sadece tek bir güzergahtan örnekleme yaparak açıklamak isterim. Dünyanın en büyük ülkesi olan Rusya Federasyonu'nun başkenti Moskova'nın Yaroslavskij tren istasyonundan başlayıp bütün Sibirya'yı batıdan doğuya keşfedip Moğol bozkırlarını aşarak Pekin'e varmanızı sağlayacak yaklaşık 9000 km'lik Trans-Manchurian Express... 7 günlük bu tren yolculuğunu yapmak her babayiğidin harcı değildir. 7 gün boyunca hayatınızın odağında tek bir kelime var düşünsenize "tren". Tren tekerleri raylarla sevişirken siz kondüktorün semaverinden 20 rubleye aldığınız 15. çayınızı içerek Sibirya taygalarını seyrediyor olmanın huzurunu yaşıyorsunuz. Artık kendinizi trene o kadar kaptırmış oluyorsunuz ki; Pekin'e gelindiğinde "Nerdeyim ben, niye buraya geldim?" şeklinde "eblemeler" yaşayabiliyorsunuz. Çünkü dünya üzerinde aralıksız 7 gün "ulaş"arak bir rekoru kırmanın da bazı bedelleri olabiliyor. Ha daha uzununu 6312.km'deki makastan doğuya Japon Denizi'ne devam ederek gerçekleştirebilirsiniz. Rusya'nın geçmişte askerleri ve bürokratları sürgüne yolladıkları Moskova'dan 9500 km uzakta bulunan Vladivostok'a ulaşmak için... Ama genelde bu yolculukta amaç Pekin'e varmaktır ve turistler de bunun bilincinde olarak güneye giderler. Bu yolculuk gerçekten güçlü bir mp3 database'i gerektirse de yemekler için çok tedbirli olmaya gerek yok. Çünkü İstanbul-Ankara arası ulaşım süresi kadar yol gittikten sonra 30-40dk'lık, Jekaterinburg, Krasnoyarsk, Irkutsk gibi büyük terminallerde ise saatlerce mola verilebiliyor. Çünkü makinistler de insan ve değişmek zorunda, tıpkı bazı vagonların trenden gövdesinden ayrılarak kendilerini bekleyen, başka yere giden lokomotife takılmalarının gerekliliği gibi. Dolayısıyla sizin universam'a (süpermarket) gidip birçok gıda alışverişi yapma fırsatınız olabiliyor. Ama Trans-siberia'nın raconu, peronda dolaşan "Babuşka" diye tabir edebiliceğimiz yaştaki teyzelerin taşıdıkları torbalardaki armut, elma, soğan, ekmek ve mısırlarla bu universamlardan alıp getirdiğiniz sofranızı zenginleştirmektir. Ben hiç "Trans-siberia'ya çıkıp açlıktan öldü." diye bir haber görmedim gezi sitelerinde :)

Dostluk (Filia) Express İstanbul-Selanik

Avrupa'ya geri dönecek olursak ülkemizden başlayan Interrail yolculuklarının, aynı şekilde heyecanlı interrailcilerin hayallerinin başlangıç noktası Sirkeci tren istasyonundan başlayan Dostluk (Filia) ekspresi denen İstanbul-Selanik trenidir. Son dönemlerde Türkiye'ye Avrupa yönlü tren seferlerinin durdurulduğu söylense de (Sofya'dan İstanbul'a gelmenin tek yolu Sofya'dan trenle Kapıkule ordan otobüs :s ) bu "efsan" tren yolculuğu interrailinizin ne kadar macera yüklü ve çetin geçeceğinin sinyallerini verir. Türk Trakya'sının ayçiçek dolu, bereketli düzlüklerini aşıp Edirne'deki Meriç Nehri'nin üzerinden geçtiğinizde artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğinizi yeni anlıyorsunuz. Nitekim 10 dakika sonra tren durduğunda Türk polisi odanıza gelip pasaportları toplayıp damgalatıp yaklaşık 1 saat sonra geri getirecektir. Siz de bu süre zarfında trenden inip bir sigara yakıp vatanınıza son bir kez bakma fırsatına erişiyorsunuz. Aynı işlem gece 02.00 sularında vardığınız Yunan sınır şehri Pythion'a geldiğinizde Yunan polisi tarafından tekrarlanıyor. Bu noktada Selanik'ten, İstanbul'daki ile aynı saatte kalkan trenin gelmesini bekleyebiliyorsunuz bazen birkaç saat boyunca. Çünkü burada makinistler trenleri değiştirerek evlerine dönüyorlar. Gece 04.00 gibi uyuklamanın dibine vurduğunuz bir sırada Yunan Makedonya'sına resmi girişin yapıldığını müjdeleyen trenin ilk silkinmesi ile yüzünüzde yorgun bir tebessüm canlanıyor. Saat 05.00 gibi artık yorgunluktan uyuduğunuz için Aleksandroupoli'yi pas geçebiliyorsunuz. Ama sabah erken saatlerde yüzünüze vuran Yunan güneşi uyanmanıza sebep olduğunda Komotini'ye çoktan varmış oluyorsunuz. Kayalık Rodop Dağları'nın arasında Komotini, Xanthi ve Drama derken saat de 11.00'i bulmuş oluyor. Siz sıcaktan ne yapacağınızı şaşırıp "Allah'ım nereye düştük" diye düşünerek pamuk tarlalarını seyrederken kondüktörün kendi odasında zulalayıp el altından sattığı biralar imdadınıza yetişiyor. Muhabbet, sohbet derken saat 14.00 sularında Selanik'e varıyorsunuz.

Bu yolculukta dikkat edilmesi gereken önemli bi nokta var: 2010'da bu yolculuğa çıkarken bize bu güzergahta eş zamanlı ve karşılıklı olarak iki tren çalıştığını, ve dolayısıyla Sirkeci'den kalkan trenin bir gün Yunan bir gün ise Türk treni olduğunu söylemişlerdi. TCDD treninin içinde camları kapalı ve klimalı şekilde yatan insanları Pythion'da makinist değişimi yapılırken gördüğümde kesinlikle bu yolculuk için bir gün feragat edilip Türk treni beklenmeli diye düşündüm. Size tavsiyem bi gün de bekleyecek olsanız aceleniz yoksa Türk trenini bekleyin.

Belgrad (SRB) - Bar (MNE)

Doğu Avrupa'nın kalesi Belgrad'dan Karadağ'ın  Adriyatik şeridinde yer alan liman şehri Bar'a yakın tarihte yaptığım yolculuğu da en unutulmaz tren yolculuklarım arasında sizle paylaşmak istiyorum. Özellikle Interrail ve Balkan Flexipass sahiplerinin, "Balkanların Monaco'su" olarak tabir edilen Budva ve Kotor'a yapacakları yolculuk için binmek zorunda oldukları yaklaşık 10 saatlik bu tren yolculuğu kimilerine angarya gelse de yola çıktığınızda fikrinizin değişeceğinden adım gibi eminim. Bu yolculukta tavsiye edeceğim en önemli nokta "biz interrailcıyız rezervasyon da neymiş?" diye 3 euronun hesabını yapmamanız ve yerinizi rezerve etmeniz; zira özellikle yaz aylarında Sırplar eski alışkanlıkları olan Karadağ'a inme sevdalarından hala vazgeçmemişler ve trenler diğer interrailcıları da hesaba katarsak full çekiyor ve ayakta bile yer bulmakta zorluk çekiyorsunuz.

Gelelim güzergaha... Adriyatik Riviera'sında bulunan ve birçok kola sahip Dinar Alpleri yolculuğun özellikle Karadağ kısmında inanılmaz manzaralar sunar yolcularına. Tren raylar üzerinde yavaş ve gürültülü bi şekilde ilerlerken siz sağınızda ve solunuzdaki muhteşem manzaranın tadını çıkarıyorsunuz. Tren, metrelerce uzunluktaki viyadükleri ve tünelleri birer birer aşarken adeta uçuyormuş hissine kapılırsınız. En uzun molanın verildiği Podgorica durağında yanınızda eşyalarınızı emanet edebileceğiniz biri varsa aşağı inip hemen peronda bulunan "burek"çiden 1 euro'ya doyurucu bir börek almanızı tavsiye ederim. Zaten yolun Podgorica'dan sonraki bölümü sanki roller coastera binmişsiniz havasında geçer. Siz "metrelerce yükseklikten 0 metreye nasıl inecek bu tren" diye hesap yaparken bu muhteşem manzaraya bir de deniz ve karşı taraftaki dalmaçya kıyılarına özgü adacıklar da renk katacaktır. En nihayetinde Bar şehrinin tren istasyonuna vardığınızda güzel sahilleri bulunan Budva'ya 1, Kotor'a 1,5 saatlik bir otobüs yolculuğunuz kalmıştır...

İlerleyen günlerde bu konudaki yazıma Talgo Express, Zagreb-Zürih-Cenevre, Norveç Fiyordları ve Helsinki-Lappland güzergahlarından bahsedeceğim. Arada başka sıkıştırmalar da yapabilirim.

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun. =)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder